23 Şubat 2015 Pazartesi

87. Oscar Ödülleri Sahiplerini Buldu!


Neil Patrick Harris'in sunumuyla dün gece gerçekleşen törende, Oscar Ödülleri sahiplerini buldu.


Kalite için kusura bakmayın, iyi kalitede yüklenince video güncellenecektir. 


Kuşkusuz Birdman'in yılı oldu bu sene, En İyi Yönetmen ve En İyi Film dalları da dahil 4 ödülü eve götürdü. Oyuncu ödülleri beklenen gibi dağılırken, Boyhood beklenenin aksine sadece En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü alabildi.

Filmler dışında gecenin en çok konuşulanı ise The Sound of Music'in 50. yılına ithafen Lady Gaga'nın yaptığı bu performans oldu;


En İyi Film: Birdman
En İyi Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu (Birdman)
En İyi Erkek Oyuncu: Eddie Redmayne (Her Şeyin Teorisi)
En İyi Kadın Oyuncu: Julianne Moore (Unutma Beni)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: J.K. Simmons (Whiplash) 
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Patricia Arquette (Boyhood)
En İyi Animasyon Film: 6 Süper Kahraman
En İyi Belgesel: Citizenfour
Yabancı Dilde En İyi Film: Ida (Polonya)
En İyi Özgün Senaryo: Birdman
En İyi Uyarlama Senaryo: The Imitation Game
En İyi Kurgu: Whiplash (Tom Cross)
En İyi Görüntü Yönetimi: Birdman (Emmanuel Lubezki)
En İyi Özgün Müzik: Büyük Budapeşte Oteli (Alexandre Desplat)
En İyi Şarkı: Selma - Glory (Lonnie Lynn, John Legend)
En İyi Ses Kurgusu: American Sniper (Alan Robert Murray, Bub Asman)
En İyi Ses Miksajı: Whiplash (Craig Mann,Ben Wilkins,Thomas Curley)
En İyi Yapım Tasarımı: Büyük Budapeşte Oteli (Adam Stockhausen, Anna Pinnock)
En İyi Makyaj ve Saç: Büyük Budapeşte Oteli (Frances Hannon ve Mark Coulier)
En İyi Kostüm Tasarımı: Büyük Budapeşte Oteli (Milena Canonero)
En İyi Görsel Efekt: Yıldızlararası (Paul J.Franklin, Andrew Lockley, Ian Hunter)
En İyi Kısa Metrajlı Film: The Phone Call (Mat Kirkby, James Lucas)
En İyi Kısa Metrajlı Belgesel: Crisis Hotline: Veterans Press 1 (Ellen Goosenberg Kent, Dana Perry)
En İyi Kısa Metrajlı Animasyon: Feast (Patrick Osborne, Kristina Reed)
Onur Ödülleri: Hayao Miyazaki, Maureen O'Hara, Harry Belafonte


9 Şubat 2015 Pazartesi

#37 - Little Children


Bugün fanusumuzdan Kate Winslet’lı, Patrick Wilson’lı 2006 yapımı yönetmenliğini Todd Field’in üstlendiği “Little Children” çıktı. Todd Field’i tanımıyoruz, başka ne filmi var ya da var mı bilmiyoruz ancak Little Children o kadar başarılı bir film ki, üzerinde buram buram dram kokusu var. 


Mutsuz sayılabilecek iki çiftin evliliklerindeki sorunları, kasabada bulunan pedofili suçlunun yaşadıkları, kaza ile bir çocuğu öldürdüren polisin ruhsal durumu. Film her ne kadar birbirinden farklı psikolojileri konu alıyor gibi görünse de filmin aslında ele aldığı tek şey var, insan.  Tüm olayları sorgularken, kendimizi filmin merkezinde hissediyoruz, yeri geliyor taraf ediniyor yeri geliyor yargılıyoruz. 


Film, Tom Perrotta'nın kitabından uyarlanmış. Uyarlama film çekmek dışarıdan bakıldığı zaman bir bakıma kolay görünebilir. Sonuçta ellerinde senaryo var ve bunu çekiyorlar diye düşünebiliriz. Fakat uyarlama senaryo çekmek, tahminimizce ve tanık olduğumuz kadarıyla, sıfırdan senaryo yazmaktan farksız. Hatta bu seçenekte bir de kitabı sevenleri mutlu etme kriteri bulunuyor. Todd Field, bu filminde bunu oldukça iyi başarmış olmalı ki, filmi beğeniyle karşılanmış.

Bu filmi neden izlemeli?
- Ortaya koyduğu insan profiline tanık olmak için
- Kate Winslet başta olmak üzere şahane oyunculukları için

Taha'nın Puanı; 
Umut'un Puanı; 

29 Ocak 2015 Perşembe

Film Fanusu'nun !f 2015'te İzleyeceği 20 Film

Selamlarımızı sunarak uzun bir aranın ardından sizlerleyiz. 
!f zamanı İstanbul’un en coşkulu, sinema severler açısından en verimli zamanı. Birbirinden güzel filmler ve birbirinden şahane etkinlikler var bu sene de !f’te.

Bu yıl !f’te izlemeyi planladığımız 20 filmi sizlerle paylaşmak istedik.

3 Keşif, 7 Gala, 1 Müzik, 2 Oyun, 2 Gökkuşağı, 1 Ev, 2 Karanlık & Köşeli, 1 Kült, 1 Sanat Hayat İçindir  bölümünden olmak üzere 20 film seçtik.

Filmlerin çoğu hakkında konusundan öte bilgimiz olduğunu söyleyemeyiz. Filmlerimizi !f kataloğundan seçtik tamamen. Haliyle size konusundan öte bir şey aktaramayacağımız için naçizane bir film öneri listesi hazırlamış gibi olmak istedik.

Seçtiğimiz keşif filmleri;

52 Tuesday(52 Salı); Bu filmi seçmemizin temel nedeni, film bir yıl boyunca sadece Salı günleri yapılan çekimlerle tamamlanmış, hoş ve ilginç bir projeye benziyor.

Plemya(Kabile); Kabile, tamamı işitme engelli insanlarla çekilmiş bir film. Konuşma, altyazı, anlatıcı, işitsel hiçbir şey yok. Yönetmen “Bu, çok genç insanlar hakkında bir film. Gençler bütün duygularını saf ve şiddetli bir şekilde yaşarlar; aşkı, nefreti, öfkeyi, kızgınlığı da, çaresizliği de. Ve bu duyguları anlatmak için kelimelere gerek yoktur.” diyor. Haliyle biz de sabırsızlıkla bekliyoruz.

Risttuules(Rüzgarların Arasında); Zorunlu göç hakkında yapılmış bir film bu. Konusunun hoşumuza gitmesinin ardından fragmanını izledik ve oldukça farklı bir yapım olarak göründü gözümüze. Umarım hayal ettiğimiz gibidir.

!f’in her zaman en dolgun ve en şaşaalı filmleri Gala bölümünde oluyor. Bu sene de öyle. Birdman’dan Big Eyes’a bir çok popüler film de yer alıyor. Biz bu bölümden Big Eyes, Birdman, Çekmeceler, Dear White People, The Forbidden Room, Last Five Years, Rosewater, Tusk, X+Y ve Suprise Film'i seçtik.

Filmler hakkında kısaca bir şeyler söylememiz gerekirse Çekmeceler filmi oldukça iddialı bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Zenne’nin yönetmeninden olan Çekmeceler’in biletleri hemen tükenecek gibi duruyor. Rosewater çok ilginç bir film gibi görünüyor çünkü bir amerikan yapımı ve Gael Carcia Bernal ve Haluk Bilginer başrolde bulunuyor. Birdman hakkında pek şey söylemeye gerek yok, kendisi bu yıl Oscar’ın gözde filmi. The Forbidden Room’u seçmemizdeki sebep ise bu yıl Guy Maddin’in !f Küçük Sohbetler’e katılacak olması. 

Müzik bölümündeki tek filmimiz God Help The Girl, Umut’un aylardır beklediği bir film bu. !f programı açıklandığında bu filmi görünce sevinçten havalara uçtu. Fragmanından çıkardığımız kadarıyla hipster müzikal tadında bir film bekliyor bizi, izleyip göreceğiz.

Oyun bölümündeki filmlerimiz; 1001 Grams ve Nicole, Uyumuşsun, bu iki film de konusuyla cezbetti bizi ve adlarıyla. Umarım beklentilerimizi karşılarlar.

Bu yıl gökkuşağı bölümünde izlemeyi istediğimiz iki film var. Birisi I am Michael. Başrollerinde James Franco, Zacary Quinto ve Emma Roberts bulunuyor. Oyuncu kadrosu bile filmi merak etmemizi sağlamaya yetiyor. Diğer gökkuşağı filmimiz ise The Smell of Us, Larry Clark’ın bir filmi. Kids, Bully ve Ken Park gibi filmlerin yönetmeni Larry Clark bu filmiyle de dikkat çekecek gibi görünüyor.


Sanat Hayat İçindir bölümünden Seremoni, Ev bölümünden Depo: Akıl Hastanesinde Hayat, Karanlık&Köşeli’den The Midnight Swim ve Starry Eyes, Kült’ten ise At Parası’nı seçtik.

Umarım istediğimiz tüm filmlere bilet almayı başarır ve oldukça keyifli bir festival dönemi geçiririz.
Sizin de “Şunu da mutlaka izleyin.” dediğiniz filmler varsa bizimle paylaşabilirsiniz.
Festivalin ardından izlediğimiz filmlerle ilgili yazımızla karşınızda olacağız.

Hatırlatalım ki, biletler 30 Ocak 2015'te biletixten ön satışa çıkacak. 

9 Ocak 2015 Cuma

#36 - The Royal Tenenbaums


Bugün fanusumuzdan çıkan film çok sevdiğimiz yönetmen Wes Anderson’dan 2001 yapımı “The Royal Tenenbaums”,  Türkçe adıyla “Tenenbaum Ailesi”.  Filmin kadrosu sevilen isimlerle dolu, Gene Hackman, Anjelica Huston, Ben Stiler, Owen Wilson, Bill Murray ve tabiki filmin yıldızları Gwyneth Paltrow ve Luke Wilson.

Tek tek dağılan Tenenbaum ailesinin, herkesin kendince nedenleriyle eve geri taşınarak bir araya gelmesi ve hepsinin geçmişleriyle hesaplaşmalarını, tekrar aile olmaya çalışmalarını anlatıyor film.


Filmdeki her karakterin kendine özgü özellikleri var ve oyuncular üstesinden çok iyi gelmişler. Gwyneth’in boş bakışlarıyla az ve öz konuşarak anlatılması gereken her şeyi anlatması, Bill’in sadece bakışlarıyla bile bir çok şeyi anlatması, Anjelica’nın histerik halleri, Owen’ın ilgi açlığı... Film hakkında düşündükçe oyunculara hayranlık da artıyor.

Wes Anderson’ın söylediğine göre senaryonun ilk halinde filmde daha çok karakter varmış, ev Japon başkonsolosluğunun yanında kurulmuş, içinde ikiz karakterler varmış ve bunun gibi bir sürü şey. Karakterleri çıkarmak zorunda kalmış Anderson ama Japon konsolosluğu yerinde kalmış, demek ki Wes Anderson’ın hayal dünyasına uyum sağlamış. Hatta filmin önemli sahnelerinden birinde bu konsolosluk, küçük Japon bahçesiyle filme konuk oluyor.


Wes Anderson filmlerinin o tatlı esintisini hissediyorsunuz yine bu filmde, yüzünüze bir gülümseme yerleşiyor ve film boyunca kaybolmuyor. İlginç bir şekilde çok eğlenceli bir film olmasının yanında aynı zamanda çok da hüzünlü bir film, her Wes Anderson filmi gibi yumuşacık ve akıcı, krem şanti gibi.


Tabi ki Wes Anderson diyip de müziklere değinmemek olmaz, film, The Beatles, Bob Dylan, The Clash, Romanes gibi ünlü isimleri içinde barındıran dev soundtrack de listesiyle dikkat çekmekte.

Bu filmi neden izlemeli?
- Wes Anderson filmi olduğu için
- Harika oyunculuklar için

Taha'nın Puanı;
Umut'un Puanı;

24 Aralık 2014 Çarşamba

#35 - Trance


Bugün fanusumuzdan çıkan film Danny Boyle’un yönettiği 2013 yapımı nefis film “Trance”, Türkçe adıyla “Trans”. Filmin başrollerini James McAvoy, Vincent Cassel ve Rosario Dawson paylaşıyor.

Müzayedelerde sanat eserini korumakta yükümlü olan Simon, bir hırsızlık işine karışır. Başına gelen darbe sonucu eseri nereye sakladığını unutmasıyla, Elizabeth isimli bir hipnoz uzmanından yardım alır.


Slumdog Millionaire, Transpotting gibi filmlerden sevdiğimiz yönetmen bize göre bu filmde de gayet başarılı. Sürekli geçmişe gidip gelmesinin kafa karıştırıcılığı dışında tam yerinde giren iyi müzikler, gerici psikoterapi sahneleriyle sürükleyici bir film. Filmin bi kısmından sonra acaba ne olacak, tablo nerede derken aksiyon hep yüksek ölçüde, tam kavradım derken birden bir flashback geliyor ve hayır yanlış düşünmüşüm diyorsunuz.


Oyunculuğu gözümüze çarpan Rosario Dawson bu rol için, Scarlett Johansson ve Eva Green’le yarışmış ve rolü ellerinden almış.



Bu filmi neden izlemeli?
- Bir Danny Boyle filmi olduğu için
- Sürükleyici kurgusu için
- Rosario Dawson’ın oyunculuğu için

Taha'nın Puanı;
Umut'un Puanı;


22 Aralık 2014 Pazartesi

Yılbaşı için 5 Yeniyıl Filmi Önerisi




Sizin için sevdiğimiz filmlerden, yılbaşında ailenizle izleyebileceğiniz 5 filmlik ufak bir liste hazırladık.




It's A Wonderful Life (1946)

Kendinizi iyi hissetmeniz konusunda size baskı yapan bir Frank Capra filmi. Samimi ve sıcak bir tavırla, yaşamın, hayatın önemini  vurgulayan noel ve yılbaşına en uygun filmlerden birisi It’s a Wonderful Life. George Bailey’nin acıklı hilayesini bütün duyguları yaşatarak bize yansıtan filmin izleyen herkesi etkileyeceğinden eminiz.


Home Alone (1990)

Chris Colombus tarafından çekilen,  bu listeyi okuyan hemen hemen herkesin en az bir kere izlediğini düşündüğümüz film, bir aralar her ay yayınlanıyordu televizyonda. Büyük bir aileye sahip olan 8 yaşındaki Kevin, ailesi Fransa’ya giderken “yanlışlıkla” evde
unutulur. Eve hırsızlar dadanmasıyla evini korumasını konu alan çok eğlenceli bir yılbaşı filmi.



The Nightmare Before Christmas (1993)

Tim Burton tarafından stop-motion çekilen film, noel ruhunun insanı nasıl esir aldığını konu alır. Filmimizde her bayramı hazırlamakla yükümlü bir kasaba var, film cadılar bayramı kasabasında geçiyor. Şehrin sevilen adamlarından olan Jack, kendini yanlışlıkla noel kasabasında bulur. Noel ruhunun kendini ele geçirmesi sonucu kendi noelini yapmaya çalışır. Noeli biraz neşeli havasından çıkarıp, karanlık temada inceleyen bir film. 


The Polar Express (2004)

Chris Van Allsburg’un 1986da yazdığı hikayeden, Robert Zemeckis tarafından uyarlanan film, noele çocuk gözünden bir bakış açışından karşımıza geliyor. Performans yakalama tekniğiyle çekilen animasyon filmde Tom Hanks 6 farklı karakteri canlandırmış. Film, Noel Babaya inancını yitirmeye başlayan çocukların gizemli bir trenle evlerinden alınıp Kuzey Kutbuna yolculuğunu anlatıyor. Noel Baba inancını hiçbir şekilde Hristiyanlığa dayandırmadan, evrensel bir şey olarak anlatması da bir artı katıyor.


Edward Scissorhands (1991)

Farklı olanı kabullenme/kabullenememe temasını işleyen Tim Burton filmi. Bir bilim adamının yarım kalmış projesi olan Edward’ın gotik şatodan çıkıp, banliyöye inmesini konu alır film. Johnny Depp ve Tim Burton’ı ilk kez buluşturan bu “anti-amerikan rüyası” film, belki tamamen noel filmi olmasa da Edward’ın temsil ettiği karşılıksız iyilik, saflık, dürüstlük gibi kavramlar filmin bu listede bulunması için gerekli bir sebep.


Herkese mutlu, sağlıklı yıllar dileriz, umarız ki 2015 diğer yıllardan çok daha güzel geçer.

Umut Kapyalı & Taha Şahin

17 Aralık 2014 Çarşamba

#33, #34 - 28 Days Later, 28 Weeks Later

Fanusumuzdan bugün 28 Days Later ve 28 Week Later çıktı. 


28 Gün Sonra, yönetmenliğini Danny Boyle’un üstlendiği 2002 yapımı bir film. Başrollerinde ise Cillian Murphy, Naomie Harris, Noah Huntley, Brendan Gleeson gibi isimler bulunuyor.

Bir grup aktivistin üzerinde deney yapılan maymunları serbest bırakması sonucu maymunlardan insanlara geçen virüs sonucu insanlığın yaşadıklarını anlatıyor film. 


Filmi klasik zombi filmlerinden ayıran bir çok şey var. Bunların başında yönetmeninin Danny Boyle olması geliyor şüphesiz. Daha sonra John Murphy’nin yaptığı müzikler filmi başka bir boyuta taşıyor. Filmi diğer zombi filmlerinden ayıran bir diğer özellik ise zombilerin hızlı hareket ediyor olması. Bu durum çoğu kişi tarafından mantık hatası olarak görüldü. Fakat ortada tamamıyla kurgu bir durum varken –zombiler-, bunların hızlı hareket ediyor olmasında bir mantık aramak doğru olmaz. Olmayan bir şeye, istediğiniz özellikleri yükleyebilirsiniz. Zombileri ister koşturabilir, isterseniz kanat takıp uçurabilirsiniz. Bu durum mantık hatasına yol açmaz. 


İkinci film, ilk filmden beş yıl sonra 2007 de çekilmiş. Yönetmen koltuğundaki Danny Boyle yapımcılık ünvanına çekilirken filmin senaristi de değişmiş. Bu durumda filmin neden yapıldığı gerçekten merak konusu. Aradan bunca zaman geçmişken farklı kadro ile bir devam filmi yapmak çok tehlikeli bir durum. İkinci filmde de ilk konu farklı karakterle devam etmekte. Karakterlerin hayatta kalma mücadelesine tanık oluyoruz biz de. İlk filme nazaran biraz daha sıradan bir film 28 Hafta Sonra.


Ek olarak, ikinci filmde askerlerin çatıdan zombilerle halkı bir arada yok etttiği sahnede sanki tarihe yansıtılmış bir aynaya bakıyoruz.

28 Gün Sonra ve 28 Hafta Sonra serisini diğer zombi filmlerinden ayıran bir nokta daha mevcut. Maymunlardan insanlara geçen virüs aslında “öfke”. Durum böyle olunca aslında çok sembolik şeyler ortaya çıkabilir. Örneğin askerlerin gözlerini karartıp, virüssüz halkı yok etmesi aslında hasta olanların kendileri olduğu şeklinde yorumlanabilir.
Genel olarak temposu oldukça yüksek, müzikleri muhteşem bir seri 28 Gün ve Hafta Sonra serisi.

Bu filmi neden izlemeli?
-Danny Boyle’un zombilerine tanık olmak için.
-Johny Murphy’nin şahane müziklerini dinlemek için.
-İngiltere’nin sokaklarının zombi istilasındaki halini görebilmek için. 

Taha'nın Puanı;
Umut'un Puanı;