19 Ekim 2014 Pazar

Film Fanusu filmekimi'nde


Merhabalar,
Çok film izleme imkanımız olmasa da izleyebildiğimiz birkaç filmle birlikte sizlere Film Ekimi deneyimlerimizi anlatmak istiyoruz.
Film Ekimi, diğer festivallere nazaran daha az film getiren bir festival ve süresi de diğerlerinden daha kısa. Durgun yaz sezonunun ardından gerçekleşen bu festivalcik’e gösterilen ilgi de hayli büyük. Filmlere bilet bulmak oldukça zor. Bu durum İKSV’nin düzenlediği bir çok etkinlikte böyle. “Lalekart” sahipleri ön alım hakkından dolayı, bilet satışı başlamadan önce biletleri tabiri caizse sömürüyor.
Bu yıl Film Ekimi’nde özellike Cannes filmleri çok ön plandaydı. Bir çok filme gitmek istiyorduk fakat hiçbirine bilet bulamadık.  İnsanları Seyreden Güvercin, Mommy ve Jersey Boys izledik Film Ekimi’nde, bu yıl festivalin gözdesi ve biletleri daha satışa sunulmadan biten ve yarım saat içerisinde iki ek seans koyulan Boyhood’u ise geçen yıl !f’te seyretme imkanı bulmuştuk.

Filmlerle ilgili söyleceklerimize geçmeden önce festivaldeki birkaç aksaklıktan bahsetmek istiyoruz.
Atlas Sineması’nda, İnsanları Seyreden Güvercin gösterimi başlamadan önce yanlış film başladı.
Rexx’de Mommy gösterimi 16.00 olmasına rağmen 15 dakika geç başladı ve saat 16.00’dan sonra salona giriş yapılmaması gerekmesine rağmen hala giriş yapılıyordu.
ve yine Atlas Sineması’nda Jersey Boys gösterimi sırasında filmin ilk yarım saatinde alt yazı gitti (ve alt yazı fıstık yeşiliydi). Yaklaşık on dakika alt yazı gelmedi ve sonra film de kesildi on beş dakika kadar sorunun düzeltilmesini bekledik.


            İnsanları Seyreden Güvercin
Adından da kolaylıkla anlaşılacağı gibi buram buram festival kokan bir film İnsanları Seyreden Güvercin. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülünü kazanan “İnsanları Seyreden Güvercin”, hemen o ödülü geri göndermeli. Ve sizde bu filmi izleyeceğinize eminönü’ne gidip güvercinleri izlemelisiniz. Şaka yapmıyoruz.
Festival filmleri her zaman, popüler kültür ve gişe sineması filmlerine kıyasla daha durağan ve dişe dokunur alt metni olan filmler olmuştur. Gereğinden fazla abartılan, para kazanmayı amaçlayan, gişe rekorları kırmayı hedeflemeyen filmler değildir festival filmleri. İnsanları Seyreden Güvercin de tam anlamıyla bir festival filmi demeyi canı gönülden isterdim. Fakat hiçbir şey üzerine yapılmış bir video işini film olarak adlandırmak bile ne kadar doğru olur emin değilim.
Sinema otoriteleri tarafından, bir çok festival filmi gibi “insanın modern toplum içerisinde çektiği sorunları başarılı bir şekilde anlatıyor.” şeklinde bir film okuması yapılacak ama söylemek isterim ki insanın çektiği modernite sorunları bu kadar başarısız bir şekilde anlatılamaz. Çünkü film anlatamıyor. Bir şey anlatmıyor.
En durgun, en durağan filmde bile alt metin bir olay veyahut konu üzerinden anlatılır, İnsanları Seyreden Güvercin’de ise bu ne bir konuyla ne de bir olayla anlatılmış. 
Bu film ne bağımsız sinema ne de deneysel sinema ürünü.
Uzun lafın kısası, filmi baya sevmedik. Baya sıkıldık. Keşke yönetmeniyle tanışma imkanım olsa da kinimi ona kusabilsem.
BU FİLMİ İZLEMEYİN.




                        Mommy
Bu yılın bizim için en heyecan verici filmi, uzun zamandır beklediğimiz Xavier Dolan’ın beşinci uzun metraj filmi Mommy’di. Mommy bu yıl Cannes’da jüri özel ödülü kazandı.
Xavier Dolan sineması çok sevdiğimiz bir alan.  O yüzden Mommy hakkında söyleyeceklerimizi burada birkaç paragrafa sığdırmak istemiyoruz. Film elimize geçtiğinde detaylı bir “Mommy” incelemesi ile karşınızda olacağız.
Ama şunu söyleyelim ki, kusursuzdu.


            Jersey Boys
Filmekimi kapanış filmimiz de Jersey Boys’du.  Frankie Valli and Four Seasons’ın hikayesini anlatan Broadway müzikalinden sinemaya uyarlanan filmin yönetmeni Clint Eastwood, başrollerimiz ise Johnny Cannizzaro, Erich Bergen, Vincent Piazza, John Lloyd Young ve Christopher Walken’dan oluşuyor.

Film bize Frankie Valli ve grubunun Jersey sokaklarından Hall of Fame’e nasıl yükseldiklerini, yükselirken nasıl zorluklar yaşadıklarını anlatıyor.

Eğer müzikal sevmeyen bir insansanız  hikayesi sizi yine de sarabilir, müzikal seviyorsanız filmi zaten seversiniz. Zaman zaman kendinizi esprilere kahkaha atarken, kimi zaman ise gözleriniz dolarken yakalayabilirsiniz.

Notumsu: Frankie’yi oynayan John Lloyd Young’ın Atilla Taş’a olan benzerliği film çıkışında herkesin dilindeydi. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder